Deneysel Astroloji Akademi’de veri analizlerine ve istatistiksel çalışmalara büyük önem verdiğimizi biliyorsunuz. Akademi bünyesinde karşılaştığımız her olayı ve her veriyi kayıt altına almaya çalışıyoruz. Her birini özenle inceliyoruz, gruplandırıyoruz. Bu sayede astrolojik sembollerin tekrar eden örüntülerini gözlemleyebiliyoruz. Haliyle her veri, astrolojiyi deneysel bir zemin üzerinde temellendirmemize de olanak tanıyor.

Bugün kendi arşivimizde saklayabileceğimiz bir veriyi sizlerle de paylaşmak istedim. Medikal astroloji alanında önemli bir veri olacağını düşünüyorum. Bu vesileyle, katkıları sayesinde yeni bir vaka ile karşılaşmamı sağlayan öğrencilerime ve akademi ekibine şimdiden teşekkür ederim.

İncelememizin merkezinde, öğrencilerimden biri tarafından tarafıma iletilen, yeni doğmuş bir bebeğe ait Spinal MRI (Manyetik Rezonans Görüntüleme) yer almaktadır. Bana ilettiği görüntünün sagittal düzlemde olması çok manidar. Çünkü biliyorsunuz tıbbi görüntülemelerde sagittal, vücudu sağ ve sol olarak ayıran düzlemde yan görüntüleme olarak geçer. Ayrıca coronal; önden ve transverse (axial) yani yatay olarak da görüntü alınabilir ama bana görüntü sagittal olarak geldi. Kelime kökenine dikkat etmenizi istiyorum.

Sagitta Latincede “ok” anlamına gelir; sagittalis ise “oka ait”, “ok gibi uzanan” demektir. Dolayısıyla sagittal görüntüleme, vücudu ön–arka ekseni boyunca, boydan boya, eksensel olarak kesen ve ok yönünde ilerleyen bir kesiti ifade eder.

Tabii ki bu kelime kökü astrolojide kullandığımız Sagittarius (Yay) burcunu da işaret ediyor ki anlam olarak oku atan figür olarak karşımıza çıkıyor. Eşzamanlılık yine konuşuyor. Dikkat ederseniz şu an transit Güneş’in Yay burcunda dolandığı günlerdeyiz. Doğum anı transiti de zaten Yay burcunda birçok gezegenin stelyum oluşturduğu (Merkür, Venüs, Güneş, Mars) bir zamanı işaret ediyor. Tüm bunlar çok manidar…Görsel, hasta gizliliğini korumak amacıyla değiştirilmiştir ve yalnızca örnekleme amacıyla kullanılmıştır.

Vaka Tanımı

Çalışmamızda doğum saati ve ameliyat saati net olarak bilinen bir bebek doğum anını inceleyeceğiz. Bebeğin doğumu esnasında tespit edilen konjenital bir spinal anomalinin astrolojik sembolizm üzerinden nasıl okunabileceğini göstermeyi amaçlayacağız. İnceleyeceğimiz vakada, bebeğin anne karnındaki gelişimi sırasında omurganın bir bölümünün tam olarak kapanmadığı, omurilik dokusunun ilgili bölgede vücut dışında açık şekilde kaldığını görüyoruz.

Klinik literatürde bu durum, nöral tüp gelişimiyle ilişkili doğumsal anomaliler grubunda ele alınıyor.

Bu tür anomaliler, embriyonik dönemde omurga ve omuriliğin oluşum sürecinde gerçekleşen kapanma mekanizmasının tamamlanamamasıyla ortaya çıktığı için astrolojik olarak prenatal çalışmaları da düşünmemiz gerekir.

Sorun, spinal eksenin yapısal bütünlüğünün korunamaması ve sınırlarının netleşememesi ile ilgili. Dolayısıyla mesele merkezi sinir sistemi ile omurganın birlikte geliştiği eksensel bir organizasyon problemi ile karşı karşıyayız.

Doğum anının netliği, prenatal dönemdeki gezegen konumlarının zamanlamayla ilişkilendirilmesine imkân tanıyor. Bu nedenle çalışmamız, astrolojik sembollerin biyolojik gelişim süreçleriyle nasıl örtüşebileceğini göstermek amacıyla analitik ve betimleyici bir yaklaşım benimseyebilir.

Burada amaç, tıbbi bir teşhis koymak veya nedensel bir iddia ileri sürmek değil; medikal astrolojinin sembolik dilinin, prenatal gelişimdeki kritik eşikleri nasıl anlamlandırabildiğini ortaya koymaktır.

Analizimizde özellikle İkizler–Yay ekseninin sinir sistemi ve spinal eksenle ilişkisi, Satürn–Neptün kavuşumunun yapısal kapanma teması, Mars–Güneş etkileşiminin vitalite ve ayrışma süreçleri ve nodal haritanın bedensel-organik bir harita olarak kullanımı üzerinden ilerleyecektir.

Doğum Anı

Vakanın doğum anı haritasında yükselen burcun Terazi olduğunu görüyoruz. Medikal astrolojide 1. ev ve yükselen burç, bedenin genel yapısını, fiziksel bütünlüğünü, organizmanın dış dünyaya verdiği tepkileri ve hayati ekseni temsil eder. Aynı zamanda doğum anında bedenin hangi temalar üzerinden şekillenmiş olabileceğine ve hangi sistemlerin daha hassas bir organizasyonla çalıştığına dair önemli ipuçları sunar.

Klasik ve modern medikal astroloji literatüründe Terazi burcunun; denge, simetri, bilateral yapı, bağ dokuları, böbrekler, bel bölgesi ve organizmanın homeostatik denge mekanizmaları ile ilişkilendirildiğini biliyoruz (Culpeper, Astrological Judgment of Diseases; Cornelius, The Moment of Astrology). Yükselen Terazi, bedenin yapısal olarak dengeye ihtiyaç duyduğunu; sınırların, oranların ve karşılıklı uyumun hassasiyet taşıdığını düşündürdürür. Bu nedenle bedenin eksensel organizasyonu ve simetrik gelişimiyle ilgili temaların, çalışmanın ana eksenleriyle örtüştüğünü söyleyebiliriz.

Haritada Ay da 1. evde. Medikal astrolojide Ay’ın; embriyonik gelişim, hücresel çoğalma, sıvılar, dokular ve büyüme süreçleri ile ilişkilendirildiğini hatırlayalım. Özellikle prenatal çalışmalarda Ay’ın konumu, organizmanın ne ölçüde korunmasız, geçirgen ya da dış etkilere açık bir gelişim süreci yaşayabileceğine dair önemli bir gösterge olmaktadır. (Ramesey, A Treatise on Medical Astrology; Saunders, Astrological Medicine). Ay’ın 1. evde yer almasının, bedensel süreçlerin daha “merkezi” ve doğrudan fiziksel yapı üzerinden ifade bulduğunu düşündürdüğünü söyleyebiliriz.

Yükselen yöneticisi Venüs, haritanın genel sağlık potansiyelini ve bedenin kendi iç dengesini kurma kapasitesini değerlendirmek açısından temel göstergelerden biridir. Bu vakada Venüs Yay burcunda. Venüs doğası gereği gece gezegeni olarak bir gündüz burcunda kendi sektinde olmadığı bir yerleşimdedir. Yani Venüs’ün işlevlerini doğal akışı içinde ifade etmekte zorlanabileceğini söyleyeceğiz. (Firmicus Maternus, Matheseos).

Buna ek olarak Venüs’ün Güneş’ten yanık (combust) olması, gezegenin kendi doğasını açık ve dengeli bir şekilde ortaya koymakta zorlanabileceğine işaret eder. Medikal astroloji açısından yanıklık; ilgili gezegenin temsil ettiği organlar ve fonksiyonlar üzerinde baskı, kuruma, ayrışma ya da çözülme temalarının öne çıkabileceğini söyler.

Venüs’ün Güneş’e göre doğuda yer alması ise klasik kaynaklarda bir başka asalet kaybı göstergesi olarak ele alınır ve gezegenin denge kurucu niteliğinin daha da zayıflayabileceğine işaret eder (Bonatti, Liber Astronomiae). Kısaca, bedenin yapısal bütünlüğü ve bağ dokularıyla ilişkili Venüsyen ilkelerin, yüksek ısı ve ayrıştırıcı bir merkez tarafından gölgelenmiş olabileceğini gözlemleyebiliriz.

Medikal astrolojide 6. ev; hastalık eğilimleri, fonksiyon bozuklukları, bedensel zayıflıklar ve organizmanın stres altında verdiği tepkilerle ilişkilendirilir. Bu vakada 6. evde Balık burcunda Satürn–Neptün kavuşumu bulunduğunu görüyoruz. Balık burcu, sınırların çözülmesi, belirsizlik, sıvılar ve geçirgenlik temalarıyla ilişkilidir. Satürn–Neptün kavuşumu ise yapısal sınırların (Satürn) yeterince netleşememesi, çözülmesi ya da erimesi (Neptün) temasını gündeme getirebilir.

Medikal astroloji literatüründe Satürn-Neptün kombinasyonun; özellikle kapanma mekanizmaları, sınır oluşturma süreçleri ve organizmanın “iç–dış” ayrımını netleştirmekte zorlandığı durumlarla ilişkilendirildiğini görüyoruz (Reinhold Ebertin, Astrological Healing). Spinal eksenin ve merkezi sinir sisteminin gelişiminde gözlemlenen yapısal bütünlük sorunuyla, yerleşimin sembolik dili arasında dikkat çekici bir paralellik gözlemliyoruz.

Tüm göstergeleri bir arada değerlendirdiğimizde, doğum haritasının genelinde denge, eksen, sınır ve kapanma temalarının belirgin biçimde öne çıktığını gözlemliyoruz. Özellikle dikkat çeken nokta da omurganın belirli segmentlerinde yapısal kapanmanın tamamlanmamış olmasıdır. Görsele dikkat edin. Klinik görüntülemede, anomalinin torakolomber geçiş bölgesinde, yaklaşık olarak T10–T11 seviyesinden başlayıp L1–L2 segmentlerine kadar uzanan bir alanı kapsıyor. Bu bölgede vertebral arkların tam olarak kapanmadığı ve omurilik dokusunun ilgili segmentlerde vücut dışında açık şekilde kaldığını gözlüyoruz.

Omurganın segmental yapısında hem modern tıpta hem de medikal astroloji geleneğinde belirli vertebra seviyelerinin bazı organ ve sistemlerle fonksiyonel ilişkiler kurulmaktadır. Torakal ve lomber vertebraların; böbrekler, üreterler, otonom sinir sistemi dalları ve pelvis bölgesiyle ilişkili refleks alanları açısından ilişkili olduğunu kabul ediyoruz. Özellikle T10–L2 segmentlerinin, renal fonksiyonlar, üriner sistem ve abdominal–pelvik geçişle bağlantılı sinir ağlarının geçtiği bir bölge olarak tanımlandığını görüyoruz (Gray’s Anatomy; Netter, Atlas of Human Anatomy).

Medikal astroloji açısından, omurga–organ ilişkilerinin erken dönemlerden itibaren sembolik eşleştirmeler üzerinden ele alındığını hatırlayalım. Kısaca tüm göstergeler aslında Terazi burcunun sembolik alanını ifade ediyor, değil mi? Terazi’nin klasik astrolojide böbrekler, üriner sistem, bel bölgesi ve bedensel denge ile ilişkilendirildiğini biliyoruz (Homo signorum). Dolayısıyla yükselen ve Ay’ın Terazi olması, Venüs’ün zayıf konumda bulunmasıyla birlikte, sembolik açıdan omurga–organ–burç ilişkisini bedensel gelişimdeki önemli bölgeler olarak yorumlayabiliriz.

Dikkat ederseniz, Satürn’ün 25°22′ Balık konumuyla yükselenin 4°46′ Terazi derecesi arasında bir antiscia ilişkisi bulunuyor. Satürn’ün, yükselen eksenine doğrudan açı yapmadan fakat yansıma yoluyla temas etmesi, bedenin temel yapısal eksenine Satürnyen bir etkinin sızdığını gösteriyor.

Sağlık Almuteni: Jüpiter

(Ömer Taberi geleneği çerçevesinde)

Değerlendirmemize Sağlık Almuteni yaklaşımını da dahil etmeyi anlamlı buluyorum. Sağlık almuteni kavramı, özellikle Ömer Taberi ve erken dönem İslam astrolojisi geleneğinde, bir haritada sağlığın genel yöneticisini belirlemek amacıyla kullandığımız bütüncül bir yöntemdir. Özellikle yükselen, Ay, 6. evin durumu, hastalıklar noktası ve yöneticisinin durumu ile temel yaşam göstergelerinin derece asaletlerini hesaplayarak bulduğumuz önemli bir gösterge olduğunu belirtmeliyim.

Bebeğin sağlık Almuteni ise hesaplamaya göre Jüpiter’dir. Gösterge 10. evde, 23° Yengeç ve retro konumda. Jüpiter büyüme, uzama ve genişlemeyle ilişkiliyken Yengeç, prenatal ortam, rahim ve besleyici yapı anlamlarını taşır. Yani anne karnındaki gelişim sürecindeki aşamalarla direkt ilişkili olabilir. Jüpiter Yengeç yerleşimi aslında yücelim yöneticiliği açısından iyi bir gelişim gibi düşünülebilir fakat yücelimler aslında büyüme sürecinin aşırı ve kontrolsüzce ilerlediğini de ifade eder. Ayrıca retro konum da büyümenin yön değiştirmiş şekilde ilerlediğinin bir göstergesidir.

Jüpiter, Satürn ve Neptün ile üçgen açı içindedir. Yine iyicil gibi görünse de aslında bebeğin gelişiminin hem genişlemeye hem de dağılmaya açık bir yapı sergileyebileceğini; sınırların ise bu süreçte yeterince netleşemeyebileceğini düşündürmeli.

Almuten Jüpiter, haritanın da en aktif gezegeni olarak karşımıza çıkıyor çünkü haritadaki Yay stelyumunun (Merkür, Venüs, Güneş, Mars) doğal yöneticisi. Jüpiter ile aralarında açısal bir bağlantı yok fakat derece olarak tam olmasa da Yay burcu aslında Jüpiter’in yerleştiği Yengeç ile kontra-antiscia ilişki içerisinde. Bunu da hatırlamak gerekir. Bu nedenle bebeğin sürecindeki gelişmelerde Yay stelyumundaki gezegenler önemli rol oynayabilirler.

İkizler–Yay Ekseni ve Sinir–Omurga İlişkisi

Medikal astrolojide İkizler burcu periferik sinir sistemi, sinir iletimi ve refleks bağlantılarıyla ilişkilendirilir. Yay burcu ise omurganın kendisini, özellikle de bedeni boydan boya kateden spinal ekseni ve omuriliği temsil eder. Yay’ın yarı insan yarı at sembolizmi, üst ve alt bedenin birleştiği eksensel yapıyı anlatır. Bu nedenle Yay, omurganın servikal, torasik ve lomber bölümleri boyunca uzanan dikey organizasyon ilkesini de sembolize eder.

Vakada Yay burcundaki yoğun gezegen yerleşimi, meselenin lokal bir kemik sorunu değil, omurganın eksensel gelişimiyle ilgili daha bütünsel bir tema olduğunu gösteriyor. Sonraki bölümde inceleyeceğimiz prenatal Dolunay’ın da İkizler / Yay aksı üzerinde olduğunu vurgulayalım. Çünkü aks, sinir sistemi ile spinal eksenin birlikte aktive olduğunu ve gelişim sürecinde kritik bir tamamlanma eşiğine gelindiğini sembolize edecek.

Yine de denge olarak düşündüğümüzde omurganın postürle ilgili boyutu Venüs ve Terazi sembolizmiyle ilişkilidir. Örnekte Venüs’ün hem yükselen hem de Ay’ın yöneticisi olması, bedenin genel organizasyonu, denge sistemi ve simetri arayışının Venüsyen bir ilke üzerinden çalıştığını göstermekte. Ancak burada söz konusu olan sorun bir postür bozukluğu değil, prenatal dönemde eksensel yapının kapanmamasıyla ilgili yapısal bir mesele. Bu ayrım önemli çünkü Venüs dengeyi ve hizalanmayı yönetirken yapının inşa edilip edilmemesini doğrudan yönetmez.

Kapanmayan yapı aslında Satürn ile doğrudan ilişkili olabilir. Kemik, iskelet ve yapısal form Satürn’ün yönetimindedir. Vakada Satürn Balık’ta ve Neptün’le olduğundan kısaca Satürn’ün “yapıyı kurma” işlevi Neptün tarafından zayıflatılmakta, omurganın korunması ve tamamlanması gereken sınırların yeterince oluşamadığı bir zemin ortaya çıkartıyor diyebiliriz.

Aslında buradaki durum kemiklerin yokluğundan ziyade, yapının tamamlanamaması ve korunamaması temasını vurguluyor. Dolayısıyla sorun, klasik anlamda Satürn’ün çalışmak istediği alanın Neptün etkisi tarafından çözülmesiyle bağdaşıyor. Yine de dikkat ederseniz bu ikili Balık burcunda ve yine yöneticisi Jüpiter’e yani haritanın sağlık almutenine erişiyoruz.

Prenatal ve Natal Harita ile Gelişimsel Eşik

Büyüme ve genişleme temasının Jüpiter üzerinden bu denli vurgulanması, sürecin zamanlama ve eşik meselesi olduğunu da anlatmakta. Çünkü natal haritadaki Ay düğümlerinin 6/12. ev aksında yer alması, prenatal gelişimin beden–işlev–rahim üçgeni içinde çalıştığını da düşündürüyor. On ikinci ev, embriyonik ortamı, anne karnını ve henüz görünür olmayan gelişim süreçlerini temsil ederken altıncı ev, bedensel işleyişin ve organik sistemlerin nasıl çalıştığıyla ilişkilidir. 6/12 aksı, doğrudan prenatal gelişim ile bedenin yapısal organizasyonu arasındaki ilişkiye işaret eder.

Ay düğümlerinin konumu, söz konusu anomalinin rastlantısal bir yapısal kusurdan ziyade, gelişim sürecinde işlevsel bir eşikte ortaya çıktığını gösterir. Güney Ay Düğümü’nün on ikinci evde yer alması, gelişimin kritik bir aşamasının henüz tamamlanmadan “gizli alanda” kaldığını; Kuzey Ay Düğümü’nün altıncı evde olması ise bedenin bu eksikliği işlevsel düzlemde telafi etmeye yöneldiğini düşündürür. Çünkü bedensel sistemlerin, özellikle de sinir sistemi ve omurga ekseninin, henüz tamamlanmamış bir yapıyı işlevsel hale getirme çabasını gözlemlediğimiz bir vaka ile karşı karşıya olduğumuzu hatırlamalıyız.

Ay düğümlerinin faktörünü düşündüğümüzde prenatal dönemde gerçekleşen Dolunay da özel bir önem kazanıyor. Prenatal Dolunay’ın 13 derece İkizler / Yay aksında gerçekleşmesi ve haritadaki Ay düğümlerine partil kare açı yapması, gelişim sürecinde belirleyici bir kırılma noktasına işaret ediyor. Düğümlerle kurulan sert açı nedeniyle kesintiye uğramış veya yarım kalmış bir süreci anlatabilir. İkizler–Yay aksı üzerinden çalışan göstergeler, periferik sinir sistemi ile spinal eksen arasındaki hassas dengeyi doğrudan etkilemiş görünüyor.

Bu noktada prenatal harita ile natal harita arasında sinastri yapabiliriz. Dikkat ederseniz prenatal dönemde aktive olan Mars derecesi, doğum anında natal Güneş tarafından yeniden tetikleniyor (22 derece Yay). Haliyle prenatal süreçte yaşanan yapısal müdahale, doğumla birlikte bedenin yaşam gücünün merkezine taşınmış. Mars–Güneş etkileşimi, bedenin eksensel açıklık üzerinden hayatta kalma ve kendini yeniden organize etme çabasının sembolik ifadesi olarak ele alınabilir.

Mars–Güneş Etkileşimi ve Vitalite

Mars’ın bu süreçte Out of Bounds yani deklinasyonda sınır dışında olduğunu da belirtmeliyiz. Kontrolsüz bir Mars ile karşı karşıyayız. Ayrıca prenatal Dolunay sırasında Mars’ın 22 derecede bulunması ve doğum anında Güneş’in aynı dereceye gelmesi, hayati bir eşik gösteriyor. Mars ayıran, kesen ve müdahale eden bir prensiptir. Normal koşullarda ayrılması gereken yapıları ayırır. Ancak prenatal gelişimde, kapanması gereken bir yapıyı da açık bırakabilir. Vakamızda Mars’ın etkisi, omurganın kapanması gereken bir aşamada tam tersi şekilde açık bırakarak aktifleşmiş gibi görünüyor.

Güneş, zaten tüm bedeni bir arada tutan, yaşam gücünü organize eden merkezi ilkedir. Doğum anında Güneş’in, prenatal Mars derecesiyle çakışması, yaşam enerjisinin doğrudan bu müdahalenin yaşandığı eksen üzerine taşındığını göstermektedir. Bir nevi travmatik bir durum fakat bedenin hayatta kalma ve kendini yeniden organize etme çabasını da gösteriyor.

Nodal Harita

Nodal harita, çalışmamızda beden bölümleri ve organlar açısından değerlendirilebilir. Güney Ay Düğümü’nün birinci eve çekilmesiyle elde ettiğimiz teknik haritada, sorun doğrudan bedenin kendisiyle ilişkilidir.

Medikal açıdan özetle şu tablo ortaya çıkmaktadır:

  • Sorun dördüncü evde, yani göğüs ve omurganın orta hattında konumlanmaktadır. Dördüncü ev aynı zamanda prenatal ortamı ve rahmi temsil ettiğinden, gelişimin anne karnında şekillendiği açıktır.
  • Üçüncü evdeki Merkür, periferik sinir sistemi ve sinir iletimini sürece dahil eder.
  • İkinci evdeki Ay doku gelişimi ve beslenme temasını vurgulamaktadır.
  • Müdahale ve kriz alanı yedinci ve sekizinci evler üzerinden çalışmaktadır. Kısaca dışarıdan gelen tıbbi müdahaleleri ve cerrahi süreçleri işaret etmektedir.
  • On birinci evdeki Jüpiter ise uzun vadede destekleyici bir iyileşme ve adaptasyon potansiyeline işaret edebilir diyeceğiz.

Ameliyat Göstergeleri

Yeni doğan bebek bir gün sonra ameliyata alındı ve cerrahi müdahale başarıyla gerçekleşti. Bebeğin operasyon sonrası sağlıklı bir duruma ulaşmış olmasında göstergelerin rolünü birlikte inceleyelim. Ameliyat zamanının elimizde net olarak yer alması, medikal astroloji açısından müdahale anının sembolik dilini inceleme imkânına sahip olduğumuzu gösteriyor. Yine de veri gizliliği nedeniyle saati doğrudan bilgi olarak paylaşmayacağım.

Öncelikle ameliyat anında Mars’ın 0° Oğlak derecesine geçtiğini görüyoruz. Mars’ın burç değiştirme anında olması, özellikle medikal astrolojide dikkatle ele alınan bir durumdur. Mars; cerrahi müdahaleyi, kesiyi, hekimin neşterini ve operasyonel iradeyi temsil eder. Oğlak burcuna geçişiyle Mars, yücelim yöneticiliği olarak asalet kazanıyor. Yani Mars’ın doğası daha kontrollü, disiplinli ve yapılandırıcı biçimde çalışıyor.

Ameliyat anında Ay’ın Akrep yerleşimi klasik anlamda zararlıdır; ancak medikal astroloji bağlamında bu yerleşim her zaman olumsuz bir gösterge olarak okunmaz. Akrep, derin dokular, gizli kalan alanlar, krizler ve dönüşüm süreçleriyle ilişkilidir. Bu nedenle organizmanın bir kriz anı yaşadığını fakat aynı zamanda derin bir müdahale ve dönüşüm sürecine açık olduğunu düşündürebilir. Burada Ay’ı, bedensel sürecin bizzat kendisi ve müdahaleye verdiği yanıt olarak okumayı daha anlamlı buluyorum. Nihayetinde Akrep’te üçlü yöneticilik olarak da asalet kazanıyor diyebiliriz.

Ameliyat anında yükselen 16° İkizler’de ve bebeğin natal Venüs’ünün 16° Yay derecesiyle tam karşıt açıda. Yani aslında ameliyat anı DSC derecesi bebeğin Venüs’ü ile kavuşuyor. Medikal astrolojide DSC; hekimi, cerrahı, danışanın bedenini teslim ettiği kişiyi ve dışarıdan gelen müdahaleyi temsil eder. Bu nedenle DSC’nin natal Venüs ile örtüşmesi, bedenin denge, onarım ve uyum ilkelerinin “öteki” aracılığıyla, yani tıbbi müdahale yoluyla devreye girdiğini net şekilde belirtiyor.

Ameliyat transitinde Mars 8. evde yer alıyor. Kısaca cerrahi işlemler, dış müdahaleler ve bedensel krizler ile ilişkili. Malefik görünenler aslında hayata döndürme, yeniden sağlığı kazandırma olarak çalışıyor. Ne büyülü değil mi?

Bu noktada natal haritaya da dönersek aslına natal 8. ev Boğa burcu ve yöneticisi yine Venüs. Boğa burcu medikalde bedensel yapı, doku bütünlüğü ve somatik dayanıklılıkla ilişkilidir. Boğa’nın yücelim yöneticisi Ay ve ameliyat anında Ay’ın Akrep’te bulunması, yücelim–zarar eksenini aktif hâle getiriyor. Aslında zarardan çok zararın yarar için çalıştığının net bir göstergesi. Çünkü bedensel bütünlüğün yeniden kurulması için bir kriz ve müdahale sürecinin gerekli olduğunu düşündüren sembolik bir çerçeve sunuyor.

Tüm göstergeleri birlikte değerlendirdiğimde, ameliyat zamanlamasının; Mars’ın asalet kazanması, DSC’nin natal Venüs ile örtüşmesi, Ay’ın derin ve müdahaleye açık bir burçta bulunması ve 8. ev vurgusunun belirginleşmesiyle birlikte, müdahalenin sembolik olarak “doğru yerden ve doğru araçla” yapıldığını düşündüren bir örüntü sunduğunu açıkça söyleyebiliriz.

Hatırlatmalıyım ki burada amacımız, cerrahi sonucun astrolojik olarak “neden” böyle olduğunu açıklamak değil; müdahale anının sembolik dilinin, doğum haritasında gördüğümüz temalarla nasıl tutarlı bir şekilde yankılandığını göstermektir. Değerlendirmelerimiz, astrolojik sembollerin biyolojik gelişim süreçleriyle nasıl anlamlı paralellikler kurabildiğine dair analitik bir örnek elde etmemizi sağlamaktadır.

Teşekkürler,

Kenan Yasin Bölükbaşı

16.12.2025, 16:24, Aydos / İstanbul

KAYNAKÇA

Brady, B. (1999). Predictive astrology: The eagle and the lark. Weiser Books.

Culpeper, N. Astrological judgement of diseases. (Original work published 17th century)

George, D. (2019). Ancient astrology in theory and practice: A manual of traditional techniques (Vol. 1). Demetra George.

Hill, J. (1992). Medical Astrology: A guide to planetary pathology. The Aquarian Press.

Lilly, W. (n.d.). Christian Astrology. (Original work published 1647)

Manilius. (n.d.). Astronomica. (Original work published 1st century CE)

Nauman, E. (1991). Medical Astrology. American Federation of Astrologers.

Ptolemy, C. Tetrabiblos. (Original work published 2nd century CE)

Ridder-Patrick, J. (2010). A handbook of medical astrology. Open University Press.

Rudhyar, D. (1978). The lunation cycle. Shambhala Publications.

Schulman, M. (1977). Karmic astrology: The moons nodes and reincarnation. Weiser Books.